Kabahatler Kanunu ve Para Cezaları Eğitimi Leave a comment

Kabahatler Kanunu ve Para Cezaları Eğitimi

Fıkıhçıların cinayete hükmedebilmek için üzerinde durdukları bir konu da cenînin ölümünün müdahale ile meydana geldiğinin bilinmesi şartıdır. Eskiden rahimdeki cenînin hayatta olduğunu bilmenin yolları sınırlı ve ancak ilerlemiş aşamalarda mümkün olduğundan bazı fıkıhçılar, “cenin sağ olarak çıkmalı ve sonra ölmelidir, aksi halde müdahaleden önce ölü olup olmadığı bilinemez” demişlerdir. Bugün bu konuda da bir tereddüt kalmamıştır; hem bütün aşamalarda cenînin hayatta olup olmadığını hem de ölümün hangi sebepten kaynaklandığını bilmek mümkün hale gelmiştir. Bir şahsın hac ibâdeti ile mükellef olabilmesi için Müslüman, aklı başında, ergenlik çağına girmiş, hür ve muktedir olması gerekir. Muktedir olmak, maddi imkânlara ve güvenliğe sahip olmak demektir. İşte kadınların aile içerisindeki huzur ve güvenlerin kocalarının meşru isteklerine uymalarıyla olacağını anlatmak için Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) bu şekilde ifade buyurmuşlardır.

İşte, duyguların öne çıktığı bir durumda, akıl devreden tamamen veya kısmen çıkar. Diğer alimler ise bu hadisin bütün zamanları ve milletleri için aldığını söyleyerek kadınların hakim, vali ve devlet başkanı olamayacakları şeklinde yorumlamışlardır. Bu duruma göre kadınlar İslâm devlet başkanlığı veya vâlilik görevi için de elverişli bulunmazlar. Peygamber (asm) ne dört halife ve ne de ondan sonra gelenler, herhangi bir kadına yargı veya vâlilik görevi vermemişlerdir. (bk. İbn Rüşd, II/449; eş-Şirbînî, IV/375; İbn Kudâme, IX/39). Cenâb-ı Hak, fazl ve kereminden onları böyle bir mükellefiyetten afvetmiştir. Hayız ve nifaslı kadınların namaz borçları hakkındaki hükmünde de, bu kolaylık prensibini apaçık görmekteyiz. Kadınlar kocalarına karşı itaatli ve saygılı olmalıdırlar ki, koca da aile içerisinde gereği gibi vazifelerini yapabilsin. Kadın meşru şartlarda kocasına itaat etmekle mükelleftir. Ayrıca yaptığı ev işleri ve çocuk yetiştirme ise kadının takvasını artıran hususlardır. Çünkü İslâm böyle bir sorumluluğu kadına şart koşmamış, teşvik ederek Allah’ın rızasını kazanacaklarını bildirmiştir. Erkek ise, eşini himaye etmek yani korumak, ona merhamet etmek ve hürmet göstermekle vazifelidir.

Âdet görmekte olan bir kadından, bir hastalık sebebi ile devamlı olarak kan gelecek olsa öncelikle imkanı varsa doktora gidip hayız günlerini tespit edebilir, yoksa eski adet gününü esas alır ve ona göre hareket eder. Bugünkü tıbbî bilgiler, âdet süresinin de üç-altı gün civarında olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte fizikî bünye, psikolojik durum ve çevre şartlarına bağlı olarak kadınların âdet çağı ve süresi farklılık taşıyabilmektedir. Bir kadının yabancı bir erkeğin evinde veya iş yerinde çalışması İslâm’ın emrettiği şekilde olursa, yani birkaç kadın ile birlikte veya açık bir yerde çalışırsa beis yoktur. Ama, kapalı bir yerde, yalnız olarak yabancı bir kimse ile birlikte kalacak olursa, halvet olduğundan haramdır (el-Fıkıh ‘ala’l-Mezahip el-Arbaa, III/125). Bir misal ile anlatmak gerekirse; erkek bir mimari eseri ortaya koymakta, onun bütün bölümlerini güzelce yerleştirmekte, kadından daha ileri. En kısa ifadesiyle Allah’tan korkmak, günahlardan sakınmak, Onun razı olmadığı hareket, tavır, hâl ve sözlerden uzak durmak. Onun rızasına ermeyi en büyük maksat bilip, bunu kaybetmekten son derece korkmak. Allah kadını da erkeği de insan olarak yarattı. Ama her ikisinin fıtratına birbirini tamamlayan farklı özellikler yerleştirdi. Bunları birbirini tamamlayan unsurlar olarak almak yerine çatışma vasıtası kılmak fıtratla çatışmak demektir.

Buna karşılık, vücutta tabaka oluşturmayan saç boyası, kına gibi makyaj malzemeleri abdest ve gusle mani değildir. Abdest alırken, yıkanması gereken uzuvlardan birinde kuru yer kalırsa, abdest sahih olmaz. Gusülde ise vücutta, suyun ulaşabildiği her yerinin yıkanması gerekir. Nifas / Lohusalık  müddeti, alimler arasında farklı şekilde değerlendirilmiştir. Dinimizin ıslah edip düzelttiği müesseselerden birisi de “miras” hukukudur. Başta cahiliye dönemindeki Araplarda olmak üzere Çin, Roma, Japon hukukunda kadın mirastan tamamen mahrum bırakılmıştı\. 7/24 müşteri desteğiyle her türlü sorunda yanındayız, kesintisiz oyunun keyfini çıkar. bahsegel\. Kocası hiçbir şey söylememiş olsa, ancak verdiğini duyduğu zaman kızacağını bildiği şeyleri, ona sormadan veremez.

  • Günahkâr olan kimse, bu günahından kurtulmak için tövbe istiğfar eder, Allah’tan affını diler.
  • (1) Bu müddet iki hayız kanı arasında bulunduğuna göredir.

Kadınla erkek arasındaki farklılık uzviyetten ileri gelmekte ve kadınların zayıf, hassas varlıklar olduğu belirtilmektedir. Bunun için fert ve toplum hayatında bu iki cinsin fonksiyonlarında farklılıklar görülmekte ve bunda da kadının korunduğu ortaya çıkmaktadır. İslâm dini cahiliyyet hayatı inançlarında olduğu gibi kadını ne aşağılara itmiş ne de maderşahi (ailede kadının hâkimiyetinin geçerliliği) bir modelle aile yaşantısının sürdürmüştür. O, öyle bir aile modeli çizmiştir ki, bu ailede bütün aile fertlerinin ayrı ayrı görevleri bulunmakta ve bu görevlerinde kesinlikle biribirlerine karşı haksızlık görülmemektedir. İslâm düzeni aile hayatına getirdiği yenilikle adalette çığır açacak nitelikte bir modeli benimseyerek erkeğe ve kadına aile içerisinde baskı unsuru olabilecek ailenin zararına tüm davranışları ortadan kaldırmıştır. Günümüzde İslam’da kadın meselesinin yanlış anlaşılması ile karşılaşırız.

Zira İslâmî bir toplumda, çalışan sınıfı genellikle onlar oluşturur. Ayetinde kadınların mahrem yerlerini örten elbisenin dışında bir de sokağa çıkarken ayrıca giyecekleri bir örtünün giyilmesinin gerektiği ifade edilmektedir. Gerçek manada tesettür ancak bu şekilde mümkün olmaktadır. Yoksa, ev içinde kadının mahremleri arasında giydiği elbise ile dışarı çıkması, Kur’an’ın istediği şekilde bir tesettür değildir. Bu örtünün adı ne olursa olsun, esas olan bedeni bütünüyle örten bir dış örtü olmasıdır.

Huzursuzluğun baş göstermesi ile de eğer varsa, çocuklar etkilenecek ve sonuçta bunalımlı bir nesil ortaya çıkacaktır. Bu nesil, belki de Allah’ı tanımayacak derecede dinden, imandan uzak bir nesil olacaktır. Çünkü kadın, evde devamlı çocukların yanında bulunduğundan dolayı onları daha fazla etkileyecektir. İstikbalde bu çocuklar, mücadeleci bir erkek için büyük bir kayıp ve davasına ağır bir darbe olacaktır. Buna göre bir hanımın diğer hanıma avreti, dizi ile göbeği arasıdır.

Karşılıklı haklarda kadının teslimiyeti ve itaatinden maksat ise kocasına karşı vazifelerini meşru dairelerde yerine getirmesidir. “Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler (ailenin reisidirler). Bu sebepledir ki Allah bazılarını (erkekleri) bazılarınızdan (kadınlardan) üstün kılmıştır. Bir de (erkekler onlara) mallarından infak etmektedirler…” (Nisâ, 4/34). Kadın hiçbir konuda erkekten ayrı tutulmadan büyütülmüş ve yetiştirilmiş, sıra evlenmesine gelmiştir. Damat adayını görmesi bir hakkı ve aynı zamanda bir sünnettir. Beğenmezse reddeder, velîlerin ve damat adayının ısrarı hiçbir şeyi değiştirmez. Erkeklerin vücudundaki kıllara epilasyon yaptırması haram olmasa da uygun değildir.

Kullanılan ilâcın mahiyetinin değişik olması da bu hükmü değiştirmez. Yani gerek ağızdan alınan hap ve şurup, gerekse burun ve kulağa konan merhem ve damla abdesti ve guslü gerektirmediği gibi, makat ve ön taraftan konan fitil ve benzeri ilâçlar da hiçbir şekilde abdesti ve guslü gerektirmez. Bu uygulamanın kaynağı bir ölçüde hadis-i şeriflere dayanmaktadır. Bir yıl geçmiş de olsa, onu bir defada ödemek gerekir. Bütün bunlarla birlikte bir hanımın, mecbur kalmadıkça tek başına taksiyi tercih etmemesi en güzelidir. Ayrıca yaptığınız işi bir de vicdanınıza sormanızı tavsiye ederiz. “Gündüz karısını köle gibi kırbaçlayan birisi akşam onunla aynı yatağa nasıl girecek?” (Buhârî, Nikâh 93; Ebû Dâvûd, Nikâh 60). “Kişiye karısı ile cimâ farzdır, gücü yeterse her temizlik devresinde en az bir sefer olmalıdır. Aksi takdirde Allah’a âsi olur (…)” demiştir. “Akşam bir yatağı paylaşacağınız eşlerinizi nasıl hayvanlar gibi dövebiliyorsunuz?!.” buyurmuştur.

Bu engelin giderilmesi de mü’minler için bir zarurettir. Çünkü yüce Rabb’imiz, dünya hayatını ve süsünü isteyenlerin ahirette nasiplerinin olmadığını bildiriyor. Ahirette nasibi olmayanın, ahirette nasibi olanlarla beraber olması söz konusu olamaz. Veda Hutbesi’nde, kadını dövmeyi meşru kılan suç “nüşuz” kelimesiyle değil, “fâhiş” kelimesiyle ifade edilmiştir. Bunu, dilimizde aynı kökten fuhuş kelimesiyle tercümeyi uygun bulmuyoruz.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *